“Sekinet Ayetleri” nelerdir?
Sekinet [Huzurun] Ayetleri:
Sükûnet, Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği, onlara sükûnet ve vakar aşılayan, korku karşısında kalbi kararlı kılan gönül huzurudur. Kalp, zorluklar karşısında sarsılmaz, etkilenmez; bilakis iman, yakîn, kuvvet ve kararlılığı artırır.
Yüce
Allah, Kutsal Kitabında altı yerde bundan bahsetmiştir
ve bunların hepsi, Yüce Allah’ın inanan kullarına ve yakın elçilerine bahşettiği
bu azamet ve onur anlamlarını kapsamaktadır.
Bize ez-Zuhrî, Saîd ibnu’l-Müseyyeb’den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den olmak üzere tahdîs etti. Ve yine bize Ebu’l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi : Bize Şuayb, Zuhrî’den haber verdi; o şöyle demiştir; Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verdi ki, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’tan işittim, şöyle buyuruyordu:
“Namaz (için) ikaame olunduğu zaman, namaza koşa koşa gitmeyip, vakaar ve sekîneti elden bırakmayarak ve ağır ağır yürüyerek gidiniz. Namazın yetiştiğiniz kadarını (imâmla beraber) kılınız, kaçırdığınız kısmım da (yalnız olarak) tamamlayınız”.
[SAHÎH-İ BUHÂRÎ]
Bkz: Madarij es-Salikeen, İbn Kayyim: 2/502-504, İ’lam el-Muvakki’in, İbn Kayyim: 4/252, Feth el-Bari, İbn Hacer el-Askalani: 2/509.
İbn
Kayyım (r.a.), “Medaric-i Sâlikîn” adlı eserinde “sükûnet”in durumunu açıklarken
şöyle
der: {Bu makam, kazanç makamlarından değil,
hediye makamlarından biridir. Allah Teala, kitabında altı yerde sükûnetten
bahsetmiştir:
-
الأولى: قوله تعالى: “وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ
مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ”
[البقرة/248].
-
الثاني: قوله تعالى: “ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى
رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ” [التوبة/26].
-
الثالث: قوله تعالى: “إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لَا تَحْزَنْ
إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ
بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا” [التوبة/40].
-
الرابع: قوله تعالى: “هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي
قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَعَ إِيمَانِهِمْ” [الفتح/4].
-
الخامس: قوله تعالى: “لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ
الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي
قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا
قَرِيبًا” [الفتح/18].
-
السادس: قوله تعالى: “إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي
قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ
سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ” [الفتح/26].
Diyanet Vakfı Meali الترجمة التركية
- Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut’un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut’un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.
[Bakara Suresi: 248]
- Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
[Tevbe Suresi: 26]
- Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.
[Tevbe Suresi: 40]
- İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
[Fetih Suresi: 4]
- Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.
[Fetih Suresi: 18]
- O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
[Fetih Suresi: 26]
Şeyhülislam İbn
Teymiyye (Allah ona rahmet etsin) için işler zorlaştığında,
huzur ayetlerini okurdu. Kendisinin, hastalığı sırasında başına gelen, aklın
bile kavrayamayacağı ciddi bir olaydan bahsettiğini duydum. O, o sırada zayıf
olduğu sırada kendisine görünen şeytani ruhlarla mücadele ediyordu. Dedi ki, “İşler
benim için zorlaştığında,
yakınlarıma ve etrafımdakilere: ‘Huzur ayetlerini okuyun.’ dedim. Sonra bu his
yatıştı ve oturdum, artık huzursuz değildim.”
Ben de
kalbim başına
gelenler yüzünden rahatsız olduğunda bu ayetleri okumayı denedim ve bunların onu
sakinleştirme ve güven vermedeki muazzam etkisini gördüm.}
Şeyh Muhammed el-Müneccid şöyle diyor: “Huzur kaynağı, Allah’ın kulu şiddetli korkularla rahatsız olduğunda kalbine indirdiği huzur, vakar ve sükûnettir ki, başına gelenlerden dolayı bundan sonra rahatsız olmasın ve imanını artırması, yakinini ve sebatını güçlendirmesi gerekir. Bu nedenle Yüce Allah, onu, Resulüne ve müminlere, hicret günü gibi, sıkıntı ve kargaşalık zamanlarında indireceğini bize bildirdi. O ve arkadaşı mağarada iken ve düşman başlarının üstündeyken. Onlardan biri ayaklarının altındaki şeye baksa, onları görürdü. Huneyn Günü gibi, kâfirlerin şiddetinin şiddeti yüzünden arkalarını döndüler, hiçbiri diğerine aldırış etmedi. Hudeybiye Günü gibi, kâfirlerin üzerlerindeki hakimiyeti ve ruhlarının kaldıramayacağı durumlara boyun eğmeleri yüzünden kalpleri rahatsız oldu. Ve bu sana yeter.” Ömer (radıyallahu anh) buna dayanamadı. Ta ki Allah onu Ebu Bekir (radıyallahu anh) ile takviye edene kadar.”
Kim korku ve telaş anında, şüphe ve fitne anında, endişe ve üzüntü anında, şeytanın vesveseleri şiddetlendiğinde, Allah’ın müminlerin kalplerine verdiği gibi onun kalbine de kuvvet vermesini umarak huzur ayetlerini okursa, ona bir günah yoktur. Şeyhülislam İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım’ın durumu gibi, onun da kalbine kuvvet vermesi umulur. Ancak bu ayetlerin bu şekilde okunmasının müstehablığı şeriata bağlanmamalı, Kur’an ve Sünnette zikredilen zikir ve dualara benzer bir ibadet olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, âlimlerin tecrübelerine dayanmalıdır.